OSMANLI'DA HAREM (Mehmet NİYAZİ Gazeteci, Yazar)

OsmanlI'da Harem

(Mehmet NİYAZİ Gazeteci, Yazar)

"Osmanlı'da Harem" sadece ciddi bir boşluğu doldurmakla kalmamış, maksatlı veya maksatsız yalanların ecdatla aramıza gerdiği perdeye ilmin indirdiği bir kılıç olmuştur. Bu kitapla perde açılıyor,  haremin seks, işret yeri değil de, bir hizmet mahalli, eğitim yuvası olduğu karşımıza çıkıyor. Hiç Türkçe bilmeyen Batılı'ya “Harem” denince, anladığı gözlerinden görülür. Bu müessese Osmanlı'yı kötüleme, hiçbir ciddi işle uğraşmadığını zihinlere çakmak için çok kullanılmıştır. Kitapta da belirtildiği üzere turistlerden üç kuruş dünyalık kapmak gayesiyle muhayyileleri tahrik için uydurulmuş yalanlar, kart postallar, maalesef tarihçilerimizin pek çoğu tarafından kaynak muamelesi görmüşlerdir.

"Cariye, Müslüman kadın gibi avret yerlerini örtmeye mecbur değildir; sultanın onları çıplak olarak havuza atıp oynaşmalarını seyretmekte dini bir sakınca yoktu" satırlarını kaleme alanın Osmanlı Tarihi'nde otorite olduğu kabul ediliyor. Kimbilir kaç gece, Akgündüz, "Otorite bu hükmü nereden çıkardı" diye sabahlamıştır. "Göz zinasının" ilmîhal kitaplarında bile yer aldığına göre "Dini bir sakınca yoktu" nasıl diyebiliyor? Akgündüz nereden bilsin ki, sosyal bilimlerde çok sık rastlanılan mânâ kaymasından ünlü otorite haberdar değildir. Bugün "Avret" kelimesinden başka bir şey anlarız; üçyüz yıl önce başka bir şey anlaşılıyordu. Sokaktaki insan bunu bilmeyebilir; ama otorite kabul edilen bir insanın bunu bilmeyeceğini Akgündüz nasıl tahmin ederdi? Otoritenin cehaleti kimbilir kaç gününü; belki de aylarını alıp götürmüştür.

İlim, mantıklı düşünülen yerde bulunur. Mercimek kadar beyni olan, hiç tarih okumasa da, Viyana'dan Basra'ya, Kırım'dan Yemen'e kadarki bölgede, değişik milletlerden teşekkül eden camiada, yüzyıllarca süren sağlam düzenin ancak yüksek ahlâklılıkla kurulabileceğini bilir. Böyle seviyeli bir cemiyetin en tepesinde ahlâksızlık kumkumasının bulunabileceğine ihtimal vermek, cinnettir. Neylersin ki, bu hezeyanlar uluorta söyleniyor, ilim adına yazılmış kitapları dolduruyor.

Herkesin yanlışı doğru kabul ettiği bir ülkede ilim kilitlenmiştir. O paslı kilidi kırmak ne kadar zordur. Bu güç işi Akgündüz ilmi liyakatiyle başardı. İzafiyet teorisinin sahibi Einstein hiçbir eser vermeseydi, sadece "Ön hükümleri kırmak, atomu parçalamaktan daha zordur" cümlesini söyleseydi, gene tefekkür tarihine geçerdi. Hele o ön hükümlerin dokuduğu sözümona ilim atmosferini teneffüs ede ede, ilim yapmaya çalışmak hayatı drama döndürür. "Bu kadar ilim adamı, yazar, aydın nasıl yanılır; yoksa ben illüzyon mu görüyorum" hafakanıyla cinnet geçirmek işten bile değildir. Herkesin doğru kabul ettiğinin yanlışlığını ortaya koymak da yürek ister.

"Biz yalanlarla Osmanlı'yı tarihe gömdük, sen nasıl çıkarırsın!" şeklinde değişik mahfillerden hücumlara uğrayacağını da Sayın Akgündüz biliyordur. Fakat dünyada fazilet diye bir özellik var; son dönemlerde unuttuğumuz bu özelliğe bir ilim adamımızın sahip olması ayrı bir güzelliktir. Tarih milletin hafızasıdır; yanlış bilgiler cemiyete sanrı gördürür. Hafızamızı tashih ettiği için kendilerine milletçe teşekkür borçluyuz.

T-Soft E-Ticaret Sistemleriyle Hazırlanmıştır.