Osmanlı Araştırmaları Vakfı  - Pr. Dr. Ahmed AKGÜNDÜZ

​ÇANDAN MİNAREYE BÜYÜK İTİRAF

Ürün Kodu : 227
Fiyat
:
150,00 TL
İndirimli Fiyat
:
90,00 TL
%40indirimli
Paylaş:
  • Ürün Özellikleri
  • Ödeme Seçenekleri
  • Yorumlar (0)
  • Tavsiye Et
  • Resimler
  • ÇAN'DAN MİNARE'YE

    BÜYÜK İTİRAF

    Yazan: Prof. Dr. Ahmed AKGÜNDÜZ

    Ebat: 14,5x 21 cm; 176 sayfa, Karton Kapak

    ISBN:978-975-9019-62-4

    Biz Medeniyetler ve Kültürler mabeyninde Diyalog prensiplerini vurgulamak ve insanlar ve devletlerarasında barış dolu beraberliğin temellerini sağlamlaştırmak istiyoruz; çünkü diyalog akl-ı selim sahibi olanların seçimi ve yoludur; diyalog, tartışmaları ve sorunları çözecek, krizleri bitirecek en etkin yoldur. Bu sorunlar insan toplumlarını yeterince rahatsız ettiler ve etmektedirler. Biz ilan ediyoruz ki, İslamiyet’ten taviz verilerek diyalog olmaz, o zaman din diye bir şey ortada kalmaz.

     Ben inanıyorum ve İslamiyet de bunu böyle mütalaa ediyor ki, insaniyet bir ailedir. Herkesin aslı birdir, herkes Allah’ın kulu ve Hz. Âdem’in ise çocuklarıdır. Bundan dolayıdır ki, Efendimiz (ASM) Veda Haccında çok net bir üslupla bunu beyan etmişlerdir ve buyurdular ki: “Ey insanlar, sizin Rabbiniz birdir ve sizin babanız da birdir. Siz hepiniz Âdem’den geldiniz ve Âdem ise topraktan halk edildi. Kimse kimseden üstün değildir, Allah yanında en üstün olanınız takva sahibi olanlardır.”.

    Bu açık beyanlar ortada iken ve bizim de diyalog adına İslam’dan taviz verilmemesi gerektiğine dair sözlerimiz ve hareketlerimiz meydanda iken, hala “Akgündüz ne ile meşgul oluyor?” gibi muğlâk sorularla kafaları karıştırmak isteyenlere de üzülüyorum. Bütün okuyucularımıza Avrupa Kiliseler Birliğinin 1984 yılında Avusturya’nın St. Pölen şehrinde aldıkları ve Kur’an’ın Allah kelamı olmasını ve Hz. Muhammed’in peygamberliğini itiraf ettikleri kitapçığı olduğu gibi, orijinali ile birlikte takdim ediyoruz.

    İsterseniz geliniz, bu müjdeyi İslam alemine ilk haber veren Bediüzzamandan konuyu onun ifadeleriyle dinleyelim: Meşrutiyet yıllarında Ezher şeyhlerinden Şeyh Bahit, Bediüzzaman Said Nursi’ye sorar:

    “-Avrupa ve Osmanlı konusundaki görüşün nedir?” Bediüzzaman şu cevabı verir:

    -Avrupa bir İslâm Devletine, Osmanlı Devleti de bir Avrupa devletine hâmiledir. Bir gün gelip doğuracaklardır.”

    Burada önemle ifade etmemiz gereken bir husus vardır: Bazı arkadaşlar, bütün bu olumlu yaklaşımlarımıza rağmen, Avrupa’daki bazı krizler yani Danimarka’daki karikatür krizi ve İsviçre’deki minare krizi sebebiyle olumsuz düşünmekte ısrar ediyorlar. Benim buna cevabım daha dikkat çekici olacaktır: Sunun bilinmesi gerekiyor ki, İslam’ın aleyhine konuşuldukça İslamiyet’e koşuş artıyor. Danimarka’da Müslüman olanların sayısı krizden sonra iki katına cıkmış durumdadır. Bunu sadece ben söylemiyorum; Aralık 2009 tarihinde Üniversitemizde yapılan ve hemen bütün Avrupa’dan ve özellikle de Yunanistan’dan katılan yeni Müslüman olan Avrupalılar toplantısında bu gerçeğin altı çizildi ve musibet hareketin zarureti üzerinde duruldu.

    Aradan 10 -15 sene geçmeden Osmanlı doğurur. Avrupa henüz doğumunu yapabilmiş değil. Ancak doğum sancıları başlamış bulunuyor, bunu söylemek mümkündür.

    2000 yılının Eylül ayında Hollanda’nın Rotterdam Şehrine geldiğimde, bir İslam Hukuku uzmanı olarak en çok karşılaştığım konulardan biri şuydu:  Buraya iş için veya talebe olarak yahut ülkemdeki zorluklar sebebiyle geldim. Acaba bu ülkenin vatandaşı olabilir miyim? Bu sorunun altında yatan bazı sebepler vardı. Bazı ilim adamlarına göre bu ülke ve diğer Avrupa ülkeleri Dar ül-Harb idi ve hemen göç edilmesi gerekiyordu.  Bazılarına göre bu tabir yerinde değildi ve gurbetçilerin diyarı manasına Dar ül-Muğteribin denmeliydi. Bazılarına göre burası göçmenlerin yani allochtoneların ülkesi idi ve dar ül-mehcer veya darül-muhacir de denebilirdi. Bu arada bu ülkelere barış ülkesi yani dar ül-sulh nazarıyla bakanlar da vardı. Bütün bu ihtimaller ayrı ayrı kabul edilse bile, bir soru ortada kalıyordu. Acaba bir Müslüman gayr-ı Müslim olan bir ülkede – adına ne derseniz deyin- nasıl ve hangi hükümlere göre yaşamalıydı? İste bu soruların cevabini bu kitapta bulacaksınız.

    Son zamanlarda ortaya çıkan Domuz Gribi vak’alarının Kur’an’ın 1400 küsur yıldır haykırdığı ve insanlığa anlatmaya çalıştığı ilahı bir hakikati tasdik ediyor. Üzülerek ifade edelim ki, İslami ilimler konusundaki eksiklikten dolayı özellikle Avrupa’da Müslüman veya gayr-ı Müslimler tarafından sıkça sorulan bir soru domuz etinin neden haram kılındığı meselesidir. Bu soruya cevap verme ihtiyacı son olaylardan sonra azalmıştır. Ancak yine de bu soruya cevap vermek bizim vazifemizdir ve bu kitapta bu vazife de yerine getirilmiştir.

     

    Boyutlar(cm)
    :
    14 x 14 x 1
T-Soft E-Ticaret Sistemleriyle Hazırlanmıştır.